30 Ocak 2012 Pazartesi
Steady Fingers - Night Jogger
Etiketler:
album,
dinle,
listen,
night jogger,
steady fingers
23 Ocak 2012 Pazartesi
Soma Sema
birgün, gönlünü feth etme ümidi olmasa yüreğimde,
nefes almanın o muazzam ferahlığını tarif edemem.
eğer ki; direnemez de zayıf düşerse umudum;
yaşamaya değer bütün ışıklarım söner,
geriye yalnız mutlak sıfır ve ben kalır
ardına, boşluğa doğru intihar eder ruhum. "soma sema".
nefes almanın o muazzam ferahlığını tarif edemem.
eğer ki; direnemez de zayıf düşerse umudum;
yaşamaya değer bütün ışıklarım söner,
geriye yalnız mutlak sıfır ve ben kalır
ardına, boşluğa doğru intihar eder ruhum. "soma sema".
Etiketler:
soma sema,
yanyanbabylon
22 Ocak 2012 Pazar
Samanlıkta Bir İğne
-bizi olduğumuz yere ketleştirip mıhlayan neydi?
-neydi olduğumuz yerde sayıklarken kederlenmemiz?
-içten içe devindirdiğimiz, bir yer veya bir yerlere kök salma isteğimiz miydi?
-illa bir metafora yada fikre saplanıp kalmak mı? - bilemiyorum.
giderek azalan bir saplantı bu bizimkisi sadece.
-yoksa bir kök salma ihitiyacı gütmememiz mi?
-yol yol gezerken bu diyarları,
koklayacağımız binbir çeşit hayatlarmıydı bizi mutlu edicek seçim?-bilemiyorum.
belli belirsiz bir seçim işte bu bizimkisi.
yeni olan çoğunlukla cezbedici geliyor. eğer, cesaretli kisvesinden kurtulup, cesur bir adım atabilirsek bu yöne doğru; bu bizi içeriden okşayan cazibenin de ne olduğunu anlamak daha da kolaylaşır. yani, "yeni olan mı?" yoksa "eskide bıraktığımız mı?" esas bizi cezbeden. o adımı attığımız vakit; neyin ne olduğunu veya dünyanın kaç bucak olduğunu anlamak artık kaçınılmaz olacak.
her halükarda bir arayışın içindeyiz. "ne zaman biter?" sorusunu cevaplamak ise, kader inancı olana daha kolay gelir.
Etiketler:
iğne,
samanlık,
yanyanbabylon
20 Ocak 2012 Cuma
Dil
eğer aşk vardıysa orada
aşktan konuşup, aşktan söz etmek abesle iştigaldir.
aşk konuşurdu, kendi dili vardı çünkü aşkın.
kurulacak muazzam tümcelerin ise,
aşkın vahametinde bir kıymet-i değeri yoktu.
Etiketler:
aşk,
başka dilde aşk,
dil,
kelime,
yanyanbabylon
17 Ocak 2012 Salı
Gitmeden
bağışlayın
bağışlayın bu yılgın bedenimi
vefakar da değildi seven canlarına
tutunamadı gövdesine hayatın.
inkar ettim tutacak elleri
tutmadım uzattıkları elleri de
karşıma çık diye
çağırıyorum hergün seni -ölüm
neredesin?
beklemekteyim yolunu
haydi gel.
şirke koşuyor ruhum
kurtar bu candan beni
u-mutsuzum
yetiş, şirke gidiyor ellerim yetiş
sen gel al
bırakma bana bu canı almayı.
/ siz beni sevenler
sizler ne güzelsiniz
ne güzel umutlarınız
hayalleriniz ne güzel /
buluştuğumuz zaman
ibadet sessizliğinde olup bitecek herşey
bir anda!
ve teslim alıcan ruhumu. -ölüm
sonra...
sonrası muamma.
Etiketler:
gitmeden,
inti(a)har,
ölüm,
u-mutsuz,
yanyanbabylon
15 Ocak 2012 Pazar
Nick Drake - Black Eyed Dog (Heath Ledger)
söz ve beste: Nick Drake
yönetmen: Heath Ledger
uykuluyuz, bilinçlerimiz açık - (nick ve heath)
isimleri farklı olsada aynı etkiyle sahip ilaclar
acı, dinmeye çok yakın
değişik zamanlarda bindiğimiz tren
aynı buluşma noktasına götürüyor bizi
yaşmak ağrılıydı, dinmesi gerekiyordu
yaşmak ağrılıydı, dinmesi gerekiyordu
bir kaç kimyasal yeter bize...
Etiketler:
black eyed dog,
gönderme,
heath ledger,
nick drake,
yanyanbabylon
11 Ocak 2012 Çarşamba
İsmet Özel - Münacaat
bu yaşa erdirdin beni, gençtim almadın canımı
ölmedim genç olarak, ölmedim beni leylâk
büklümlerinin içten ve dışardan
sarmaladığı günlerde
bir zamandı
heves ettim gölgemi enginde yatan
o berrak sayfada gezindirsem diye
ölmedim, bir gençlik ölümü saklı kaldı bende.
vakti vardıysa aşkın, onu beklemeliydi
genç olmak yetmiyordu fayrap sevişmek için
halbuki aşk, başka ne olsundu hayatın mazereti
demedim dilimin ucuna gelen her ne ise
vay ki gençtim
ölümle paslanmış buldum sesimi.
hata yapmak
fırsatını adem'e veren sendin
bilmedim onun talihinden ne kadar düştü bana
gençtim ben ve neden hata payı yok diyordum hayatımda
gergin bedenim toprağa binlerce fışkını saplar idi
haykırınca çeviklik katardım gökyüzüne
bir düşü düşlere dalmaksızın kavrayarak
bulutu kapsayarak açmadan buluta içtekini
tanıdım ademoğlu kimin nesiymiş
ter döküp soru sormak nereye sürüklermiş kişiyi.
çeşme var, kurnası murdar
yazgım
kendi avucumda seyretmek kırgın aksimi.
gençtim ya, ne farkeder deyip geçerdim
nehrin uğultusu da olur, dalların hışırtısı da
gözyaşı, çiğ tanesi, gizli dert veya verem
ne fark eder demişim
bilmeden farkı istemişim.
vay beni leylâk kokusundan çoban çevgenine
arastadan ırmaklara çarkettiren dargınlık!
yola madem
çöllerdeki satrabı yalvartmak için çıkmıştım
hava bozar, yüzüm eğik giderdim yine
yaza doğru en kuduzuyla sürüngenlerin sabahlar
yola devam ederdim.
gençtim işte şehrin o yatık raksından incinen yine bendim
gelip bana çatardı o ruh tutuşturucu yalgın
onunla ben
hep sevişecek gibi baktık birbirimize.
bir kez öpüşebilseydik dünyayı solduracaktık.
oysa bu sürgün yeri, bu pıtraklı diyar
ne kadar korkulu yankı bulagelmiş gizlerimizde
hani yok burda yanlışı yoklayacak hiç aralık
bütün vadilere indik bir kez öpüşmek için
kalmadı hiç bir tepe çıkılmadık
eriyeydik nesteren köklerine sindiğimizce
alıcı kuş pençesiyle uçarak arınaydık
ah, bir olaydı diyorduk vakar da yoksanaydı
doğruydu böyle kan telef olmasın diye çabalamamız
ama kendi çeperlerimizi böyle kana buladık
gönendi dünya bundan istifade
dünya bayındırladı:
bir yakış, bir yanış tasarımı beride
öte yakada benî âdem
her gün küsülü kaldık.
bunca yıl bu gücenik macera beni tutuklu kılan
artık bu yaşa erdirdin beni, anladım
gençken almadın canımı, bilmedim
demek gökten ağsa bile tohum yürekten düşecekmiş
çünkü hataya bağışık büyük hatadan beri nezaret yer
çiğ tanesi sanmak ne cüret, gözyaşıymış
insanın insana raptolduğu cevher.
şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi
taşınacak suyu göster, kırılacak odunu
kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde
bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin
tütmesi gereken ocak nerde?
ölmedim genç olarak, ölmedim beni leylâk
büklümlerinin içten ve dışardan
sarmaladığı günlerde
bir zamandı
heves ettim gölgemi enginde yatan
o berrak sayfada gezindirsem diye
ölmedim, bir gençlik ölümü saklı kaldı bende.
vakti vardıysa aşkın, onu beklemeliydi
genç olmak yetmiyordu fayrap sevişmek için
halbuki aşk, başka ne olsundu hayatın mazereti
demedim dilimin ucuna gelen her ne ise
vay ki gençtim
ölümle paslanmış buldum sesimi.
hata yapmak
fırsatını adem'e veren sendin
bilmedim onun talihinden ne kadar düştü bana
gençtim ben ve neden hata payı yok diyordum hayatımda
gergin bedenim toprağa binlerce fışkını saplar idi
haykırınca çeviklik katardım gökyüzüne
bir düşü düşlere dalmaksızın kavrayarak
bulutu kapsayarak açmadan buluta içtekini
tanıdım ademoğlu kimin nesiymiş
ter döküp soru sormak nereye sürüklermiş kişiyi.
çeşme var, kurnası murdar
yazgım
kendi avucumda seyretmek kırgın aksimi.
gençtim ya, ne farkeder deyip geçerdim
nehrin uğultusu da olur, dalların hışırtısı da
gözyaşı, çiğ tanesi, gizli dert veya verem
ne fark eder demişim
bilmeden farkı istemişim.
vay beni leylâk kokusundan çoban çevgenine
arastadan ırmaklara çarkettiren dargınlık!
yola madem
çöllerdeki satrabı yalvartmak için çıkmıştım
hava bozar, yüzüm eğik giderdim yine
yaza doğru en kuduzuyla sürüngenlerin sabahlar
yola devam ederdim.
gençtim işte şehrin o yatık raksından incinen yine bendim
gelip bana çatardı o ruh tutuşturucu yalgın
onunla ben
hep sevişecek gibi baktık birbirimize.
bir kez öpüşebilseydik dünyayı solduracaktık.
oysa bu sürgün yeri, bu pıtraklı diyar
ne kadar korkulu yankı bulagelmiş gizlerimizde
hani yok burda yanlışı yoklayacak hiç aralık
bütün vadilere indik bir kez öpüşmek için
kalmadı hiç bir tepe çıkılmadık
eriyeydik nesteren köklerine sindiğimizce
alıcı kuş pençesiyle uçarak arınaydık
ah, bir olaydı diyorduk vakar da yoksanaydı
doğruydu böyle kan telef olmasın diye çabalamamız
ama kendi çeperlerimizi böyle kana buladık
gönendi dünya bundan istifade
dünya bayındırladı:
bir yakış, bir yanış tasarımı beride
öte yakada benî âdem
her gün küsülü kaldık.
bunca yıl bu gücenik macera beni tutuklu kılan
artık bu yaşa erdirdin beni, anladım
gençken almadın canımı, bilmedim
demek gökten ağsa bile tohum yürekten düşecekmiş
çünkü hataya bağışık büyük hatadan beri nezaret yer
çiğ tanesi sanmak ne cüret, gözyaşıymış
insanın insana raptolduğu cevher.
şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi
taşınacak suyu göster, kırılacak odunu
kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde
bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin
tütmesi gereken ocak nerde?
Etiketler:
eleni karaindrou,
ismet özel,
münacaat,
yakarış
9 Ocak 2012 Pazartesi
Ölü Benler
sürükler peşinden zaman, en derin yarınlarını bugününe
hasretli anılara gidiş yoludur, şu geçmişin kapıları
her kapıda bir ben
her kapının ardında senle dolu kutular
bütün benliklerim açtığında kapılarını sana
serilir bütün kutular kırılan kalbinin önüne
dökülür içinden kırıklıkların, kırgınlıkların
vurdum bütün kendilerimi, toy olanı bile, tereddütsüz!
zordu hepsini gömmek uğruna
zordu kalbini kıran bütün benleri öldürmek
ellerinde ne varsa sana dair topladım, aldım sol tarafa
şimdi sökülen yanlarını dikiyorum sevgili
yamalı bir kalbin yamalı bir ceketten farkı yok inan
sahibinin yegane varlıklarıdır onlar, en kıymetlisi
saklarım seni ben, tüm kırık ezgilerinden,
tüm yorgunluklarından./ yeminli bir itiraf /
sevgili; bu benin mukadderatında sen
senin mukadderat yolunda olacak olan da ben.
Steady Fingers - Goodnight My Love
Etiketler:
good night my love,
ölü benler,
steady fingers,
yanyanbabylon
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)