17 Ağustos 2012 Cuma

Seçim Kapısı


Arkadan gelen ses,
Gecenin kalkan son trenin sesiydi...
Umut cavlağı çekmiş,
Tuzla buz olmuş cam bütünü avuçlarımda

Sıkışık bir sandık içindeyiz, diğer Bayram'lar  ile
Bayram sabahını bekliyoruz

Önümüzde iki kapı
Biri ceketime takmış
Çıkartmadan geçirmem derken
Diğeri, olduğum gibi geçmemi istiyor

Sanırım pantolonumu çıkartıp
Ceketsiz yola devam edeceğim.

30 Mayıs 2012 Çarşamba

27 Mart 2012 Salı

Kimine Saç Tokası Kimine Nükleer Atom Bombası


Başlayan bir ayrılık veya bitmiş bir aşktan sonra,
ayrılık öncesinden kalan ne varsa o aşka dair,
aşikar bir şapkanın içinde bitiverir önümüzde.
Bir İstanbul beyefendisinin, şapkasıyla verdiği ince bir selam gibi.
Ne yapmalı bu şapkanın içindekilerini, nereye saklamalı veya nereye gömmeli insan.
Aslında şapkanın içindekilerinin bir nükleer atıktan hiç bir farkı yok.
Toprağa gömse insanoğlu toprağı kirletir, dışarıda bıraksa kendini zehirler.
Bu sevdadan geriye kalanları içine gömse insan,
zehirler kendini, kirletir içini en olmadı çatlar!
Yeni bir aşka katık yapmak istese temiz bir aşkı kirleterek başlar yıkmaya.
Velhasıl  nereden tutsan yanar elin, kavrulur için.
Ehlileştirmeli şapkanın içindekilerini,
uysal bir kıvamdaykende zamana salı vermeli hepsini bırakmalı özgür yaftasını yemiş olarak.

24 Mart 2012 Cumartesi

Berlin

Uyandım sabah olmuştu
gece göçmüş bir duvar gibi geride kalmış
birleşmişti yakalarım senin öptüğün yerde
uzanmış kollarım boyun büklümlerinde...



12 Şubat 2012 Pazar

Dileğim o ki

Ey yalnız kamer
sen ki; gecelerin âşık kalplerini aydınlatan
sevgiliye giden yolu göster,
yarenim ol

ey bir yanı hüzünlü dilber
sen ki; gönlümdeki hacleme meyleden
gözlerinden kalbine giden yolu göster,
rehberim ol

ey gökyüzünün ışığı
sen ki; soğumuş kalpleri bile alevlendiren
suskun yüreğe, zerrelerini nakşetmeyi göster,
hayalim ol

ey bi'çare kalmış ben
sen ki; âşka düşmüşsün gurbet bir elde
aç kederli yüreğini yaralarını göster,
tabibine tabî ol

8 Şubat 2012 Çarşamba

Kardelen


kar yağdı yürüdüğün yollara
çiçeklerini düşürdü ağaçlar
olmayan bir hayale inandı bu âdem
ve kardelenler can buldu

senden mütevellit
beyaza büründü şu smyrna
nede güzel şimdi buralar
bembeyaz ve sen gibi narin

oysa ki daha tutmamıştım ellerini
dokunmamıştım güzel yüzüne
öpmemiştim al dudaklarından
görmemiştim gözlerinden ötesini

inanmıştım kardelenlere
yağmayınca toprağa kar
can bulmayan çiçek
ne eyleyedursun gözlerinde

gel, yasla göğsüme başını
filiz versin orada sevgin
filiz versin kardelen
delinsin toprak bu uğurda

4 Şubat 2012 Cumartesi

İlginç

gece yarısını 1 geçe buldum seni
bir fotoğraf karesinin içinde
öylece, neysen o şekildeydin
fotoğrafın içinden bakıyordun bana
öylece ne kadar bakıştık hatırlamıyorum
çayım buz gibi olmuştu, ara verdiğimizde

yüzün bir güzel ki
yüzün bir garip endam
bir yanı tebessüm içinde /o da gizli/
diğer yanına hüzün çalınmış

esas gözlerin ele veriyor seni bana
hem de sana tercüman olmak istercesine
harelerini sürüyor gözlerime



3 Şubat 2012 Cuma

Maziye Bakma Mevzu Derin

bir vakitler, sağ şeritten geçerdi hayaller
sağlamlardı, kar yağmamıştı üstlerine, eskitmemişti
şimdilerde ise beni sana devindiren hayaller
sol şeridi hoyratça kullanıyor artık
bodoslamamak işten bile değil
vızır vızır akan kamyon arkası sözlerine
"sevmek çay sevilmek şeker
bizim gibi garibanlar çayı şekersiz içer"


1 Şubat 2012 Çarşamba

Martıların Düşüşü



gözlerin değdiğinde gözüme
değil bir kibrit alevlensin
buz tutar oldu yüreğin

düştüm toprağa
çamura bulandım
aşığım diye yürüdüm hayallerinde
yağmurda yürüdüm
birlikte yürüyemedik diye
lunaparka gidip çocukları izledim
birlikte izleyemedik
balık ekmek yedim, yemiştik ama
böylesini hiç yememişim balığı
çıkıyorum sahile rüzgara karşı yürüyüp
seni yâd ediyoruz rüzgarla
derken deniz biraz tuzlu suyunu
boca ediveriyor üzerime,
hayıflanıyor halime deniz

sen gittin
ben arkanda kaldım
koştum yetişmek için
koşuyorum koşuyorum
yetişemiyorum,
dur
gitme
gitme kal orada derken
sesimin yüzüme çarpışı
ve martıların suya düşüşüydü
kaçıp gittiğinin delaleti

şimdiyse bakamazsın yüzüme
yüz çevirirsin benden
titrer yüreğin o an
bilirim

düştüm yüz üstü toprağa
çamura bulandım
ama duş alma zamanı şimdi
çamurun izi kalmasın
martılar düşmesin diye.



Baba Zula & Brenna Maccrimmon - Ben Bir Martı Olsam

30 Ocak 2012 Pazartesi

Steady Fingers - Night Jogger

23 Ocak 2012 Pazartesi

Soma Sema

birgün, gönlünü feth etme ümidi olmasa yüreğimde,
nefes almanın o muazzam ferahlığını tarif edemem.
eğer ki; direnemez de zayıf düşerse umudum;
yaşamaya değer bütün ışıklarım söner,
geriye yalnız mutlak sıfır ve ben kalır
ardına, boşluğa doğru intihar eder ruhum. "soma sema".



22 Ocak 2012 Pazar

Samanlıkta Bir İğne



-bizi olduğumuz yere ketleştirip mıhlayan neydi?
-neydi olduğumuz yerde sayıklarken kederlenmemiz?
-içten içe devindirdiğimiz, bir yer veya bir yerlere kök salma isteğimiz miydi?
-illa bir metafora yada fikre saplanıp kalmak mı? - bilemiyorum.
 giderek azalan bir saplantı bu bizimkisi sadece.

-yoksa bir kök salma ihitiyacı gütmememiz mi?
-yol yol gezerken bu diyarları,
 koklayacağımız binbir çeşit hayatlarmıydı bizi mutlu edicek seçim?-bilemiyorum.
 belli belirsiz bir seçim işte bu bizimkisi.

yeni olan çoğunlukla cezbedici geliyor. eğer, cesaretli kisvesinden kurtulup, cesur bir adım atabilirsek bu yöne doğru; bu bizi içeriden okşayan cazibenin de ne olduğunu anlamak daha da kolaylaşır. yani, "yeni olan mı?" yoksa "eskide bıraktığımız mı?" esas bizi cezbeden. o adımı attığımız vakit; neyin ne olduğunu veya dünyanın kaç bucak olduğunu anlamak artık kaçınılmaz olacak.
her halükarda bir arayışın içindeyiz. "ne zaman biter?" sorusunu cevaplamak ise, kader inancı olana daha kolay gelir.

20 Ocak 2012 Cuma

Dil


eğer aşk vardıysa orada
aşktan konuşup, aşktan söz etmek abesle iştigaldir.
aşk konuşurdu, kendi dili vardı çünkü aşkın.
kurulacak muazzam tümcelerin ise,
aşkın vahametinde bir kıymet-i değeri yoktu.

17 Ocak 2012 Salı

Gitmeden


bağışlayın
bağışlayın bu yılgın bedenimi
vefakar da değildi seven canlarına
tutunamadı gövdesine hayatın.

inkar ettim tutacak elleri
tutmadım uzattıkları elleri de

karşıma çık diye
çağırıyorum hergün seni -ölüm
neredesin?
beklemekteyim yolunu
haydi gel.

şirke koşuyor ruhum
kurtar bu candan beni
u-mutsuzum
yetiş, şirke gidiyor ellerim yetiş

sen gel al
bırakma bana bu canı almayı.

/ siz beni sevenler
  sizler ne güzelsiniz
  ne güzel umutlarınız
  hayalleriniz ne güzel /

buluştuğumuz zaman
ibadet sessizliğinde olup bitecek herşey
bir anda!
ve teslim alıcan ruhumu. -ölüm

sonra...
sonrası muamma.



15 Ocak 2012 Pazar

Nick Drake - Black Eyed Dog (Heath Ledger)


         
      söz ve beste: Nick Drake
      yönetmen: Heath Ledger

        
      uykuluyuz, bilinçlerimiz açık - (nick ve heath)
      isimleri farklı olsada aynı etkiyle sahip ilaclar
      acı, dinmeye çok yakın
      değişik zamanlarda bindiğimiz tren
      aynı buluşma noktasına götürüyor bizi
      yaşmak ağrılıydı, dinmesi gerekiyordu
      bir kaç kimyasal yeter bize...




11 Ocak 2012 Çarşamba

İsmet Özel - Münacaat




bu yaşa erdirdin beni, gençtim almadın canımı 
ölmedim genç olarak, ölmedim beni leylâk 
büklümlerinin içten ve dışardan 
sarmaladığı günlerde 
bir zamandı 
heves ettim gölgemi enginde yatan 
o berrak sayfada gezindirsem diye 
ölmedim, bir gençlik ölümü saklı kaldı bende. 

vakti vardıysa aşkın, onu beklemeliydi 
genç olmak yetmiyordu fayrap sevişmek için 
halbuki aşk, başka ne olsundu hayatın mazereti 
demedim dilimin ucuna gelen her ne ise 
vay ki gençtim 
ölümle paslanmış buldum sesimi. 

hata yapmak 
fırsatını adem'e veren sendin 
bilmedim onun talihinden ne kadar düştü bana 
gençtim ben ve neden hata payı yok diyordum hayatımda 
gergin bedenim toprağa binlerce fışkını saplar idi 
haykırınca çeviklik katardım gökyüzüne 
bir düşü düşlere dalmaksızın kavrayarak 
bulutu kapsayarak açmadan buluta içtekini 
tanıdım ademoğlu kimin nesiymiş 
ter döküp soru sormak nereye sürüklermiş kişiyi. 

çeşme var, kurnası murdar 
yazgım 
kendi avucumda seyretmek kırgın aksimi. 

gençtim ya, ne farkeder deyip geçerdim 
nehrin uğultusu da olur, dalların hışırtısı da 
gözyaşı, çiğ tanesi, gizli dert veya verem 
ne fark eder demişim 
bilmeden farkı istemişim. 
vay beni leylâk kokusundan çoban çevgenine 
arastadan ırmaklara çarkettiren dargınlık! 
yola madem 
çöllerdeki satrabı yalvartmak için çıkmıştım 
hava bozar, yüzüm eğik giderdim yine 
yaza doğru en kuduzuyla sürüngenlerin sabahlar 
yola devam ederdim. 

gençtim işte şehrin o yatık raksından incinen yine bendim 
gelip bana çatardı o ruh tutuşturucu yalgın 
onunla ben 
hep sevişecek gibi baktık birbirimize. 
bir kez öpüşebilseydik dünyayı solduracaktık. 

oysa bu sürgün yeri, bu pıtraklı diyar 
ne kadar korkulu yankı bulagelmiş gizlerimizde 
hani yok burda yanlışı yoklayacak hiç aralık 
bütün vadilere indik bir kez öpüşmek için 
kalmadı hiç bir tepe çıkılmadık 
eriyeydik nesteren köklerine sindiğimizce 
alıcı kuş pençesiyle uçarak arınaydık 
ah, bir olaydı diyorduk vakar da yoksanaydı 
doğruydu böyle kan telef olmasın diye çabalamamız 
ama kendi çeperlerimizi böyle kana buladık 
gönendi dünya bundan istifade 
dünya bayındırladı: 
bir yakış, bir yanış tasarımı beride 
öte yakada benî âdem 
her gün küsülü kaldık. 

bunca yıl bu gücenik macera beni tutuklu kılan 
artık bu yaşa erdirdin beni, anladım 
gençken almadın canımı, bilmedim 
demek gökten ağsa bile tohum yürekten düşecekmiş 
çünkü hataya bağışık büyük hatadan beri nezaret yer 
çiğ tanesi sanmak ne cüret, gözyaşıymış 
insanın insana raptolduğu cevher. 

şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi 
taşınacak suyu göster, kırılacak odunu 
kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde 
bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin 
tütmesi gereken ocak nerde?

9 Ocak 2012 Pazartesi

Ölü Benler


sürükler peşinden zaman, en derin yarınlarını bugününe
hasretli anılara gidiş yoludur, şu geçmişin kapıları
her kapıda bir ben
her kapının ardında senle dolu kutular

bütün benliklerim açtığında kapılarını sana
serilir bütün kutular kırılan kalbinin önüne
dökülür içinden kırıklıkların, kırgınlıkların

vurdum bütün kendilerimi, toy olanı bile, tereddütsüz!
zordu hepsini gömmek uğruna
zordu kalbini kıran bütün benleri öldürmek
ellerinde ne varsa sana dair topladım, aldım sol tarafa

şimdi sökülen yanlarını dikiyorum sevgili
yamalı bir kalbin yamalı bir ceketten farkı yok inan
sahibinin yegane varlıklarıdır onlar, en kıymetlisi

saklarım seni ben, tüm kırık ezgilerinden,
tüm yorgunluklarından./ yeminli bir itiraf /
sevgili; bu benin mukadderatında sen
senin mukadderat yolunda olacak olan da ben.





Steady Fingers - Goodnight My Love
Web Analytics